ALİ CENGİZ OYUNU

Bilir misiniz dilimize yerleşmiş bir deyim vardır. ‘Ali Cengiz Oyunu’ diye. Anlamından öte bu sözün çıkış masalını okumayan tavsiye ederim. Moğollar zamanında kılıktan kılığa girmekte ün salmış, sihirli oyunlar bilen Ali isminde bir zat ile gariban, fukara bir zat arasında geçen mücadelenin sonunda ortaya çıkmış bir deyim. ALİ CENGİZ. Yazının sonuna yazdım bu masalın tamamını.

Ne alakası var demeyin sakın. Ben okuyunca, son aylarda yaşananlar gözlerimin önünde canlanıverdi.

TARİH TEKERRÜRDEN İBARETTİR

Yıl 1994 devletin işletemediği, zararından bıkkınlık geldiği, çareyi kapatmakta bulduğu, “Yörenizin can damarı mı? O zaman alın işletin” dediği bir fabrika, bugün “ben size böyle mi işletin dedim” noktasına geliverdi. Derler ya, ders çıkarmazsanız tarihten o zaman tekerrür eden kendiliğinden.

Herkes bedeller ödedi, herkes taşın altına elini koydu. Herkes risk aldı. Zaman geldi çalışanlar maaşlarını alamadı, ücretsiz izinlere razı kaldı. Taşın altına elini koyduğundan zarar edenler, hatta iflas edenler oldu. Dün beraberdik, bugün biz de paylaşalım deyip te sesini duyuramayanlar oldu.

Ama bazıları hep kazandı. Kimisi on kazandı, kimisi bin kazandı. Bakın şöyle geçen 23 yıla, kimin neyi vardı, şimdi neleri var? O zaman daha iyi anlar gözleri görmemekte ısrar eden, “BENİM ADIM PEK YAMAN” diyenler.

Sürecin başlangıcında inisiyatifi ele alan KAMİL GÜLEÇ - MUTULLAH YOLBULAN ikilisi 8 Kasım 1994 de etrafında kenetlenenleri, zaman geldi unutuverdi. Hak, hukuk, adalet, yasa, sosyal barışı zaman zaman rafa kaldırılıverdi. Birinin hatasını diğeri kapatıverdi. Biz 19 yılı içinde, 2,5 yılı dışında iken yüzlerce kez hatırlattık. “DEVLET İZLER” dedik. Geçte olsa bir gün kapıyı çalar dedik. Sesimizi duyuramadık. Merak edenler okusun geçmiş yazılarımızı.

Ali Cengiz kıvraklığı 23 yıl boyunca devam etti. Ta ki, birkaç yıl öncesine, Mutullah Yolbulan’ın aktivitelerini kaybetmesine kadar. Elde kaldı bir Ali Cengiz, bir de sadece Cengiz ler.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NIN ÇIKIŞ HİKAYESİ

Birinci dünya savaşı neden çıktığını ilkokulu okuyan herkes bilir. Hatırlayın! Bir sırp milliyetçinin Avusturya Macaristan veliahtı nın eşini öldürmesi ile değil mi?

Aslında Kardemir’de gelinen süreçte o kadar uygun ki! Dedik ya tarih tekerrürden ibarettir diye.

Bugün gelinen noktanın müsebbibi de aslında iki ailenin çocukları arasında baş gösteren fikir ayrılıkları ve sürtüşmeler oldu. Başlayan karşılıklı mücadelede, Kamil Güleç yılların birikimi ve Ali Cengiz maharetiyle süreci kendi lehine yürütürken, Yolbulan ailesinin çocukları, babadan kalma devlete teslimiyet duygusu, siyasete hiç bulaşmamışlığın ve cemiyet hayatından uzak kalmışlığın ‘Cengiz’ liği ile gelişmelere ayak uyduramadı ve bugünkü noktaya gelindi.

Ne olurdu zamanında haddecilerin KÜTÜK feryatları duyulaydı?

Ne olurdu zamanında nakliyecilerin, akaryakıtçıların sızlanmaları duyulaydı?

Ne olurdu Karabük tüccarının ve esnafının sesi duyulaydı?

Ne olurdu Kardemir’de çalışan çocuklarımızın dışardan gelen yöneticiler tarafından pırasa doğranır gibi harcanış feryatlarına kulak verileydi?

BİZ DEDİK Kİ;

Yaşanan süreçte biz dedik ki,

kimsenin hakkı yenmesin.

Varsa karar vericilere etki etmek isteyen buna müsaade edilmesin.

Azınlık, çoğunluğa tahakküm etmesin, buna izin verilmesin.

Hisse virmanları mahkemeye taşınıp, ya aklansın ya da gereği yapılsın.

Mete zoruyla değil, gönül kazanarak yapılsın.

Bağımsızlar yetkisini sonuna kadar kullansın ama bağımsız kalsın.

ŞAPKA DÜŞTÜ…

Nihai sonuçta şapka düştü..

Son dört ayda zirve yapan tartışmaların göbeğinde, siyaset kurumunun gözleri önünde,

İkili, üçlü, dörtlü görüşmelerin ışığında,

Düzenlenen yemekler, kahvaltılar, münasebetleri maksimize etme gayretleri içerisinde,

Aldı, verdi söylentilerinin, gölgesinde,

Bağımsızlık ve tarafsızlık ortadan kalktı mı şüphesinde,

Benim hala daha kafamda kocaman bir SORU İŞARETİ o k kalan ve REİS’in ağzından duymadan inanmayacağım,

devlet böyle istedi,

Başbakan talimat verdi,

SPK cevaz verdi,

şeklinde kullanıldığı iddia edilen sözlerin MECBURİYET inde,

Gözlerimizin içine baka baka, birisi yumruğunu vurdu ve Kardemir’in başına oturdu.

Şimdi hep birlikte göreceğiz. Gerçekten aylardır hatta yıllardır bas bas bağırılan yanlışlar, farklı versiyonlar ile devam mı edecek, yoksa gerçek bir neşter vurulacak mı?

Ben şimdi üç yıldır yazdığım yanlış ve eleştirilerimi, sorularımı, alt alta yazıp her gün, bu inisiyatifi alan Başkan Ömer Faruk Öz’den KARABÜK HALKI ADINA soracağım. İNCELETTİN  mi diyeceğim.

Bıkmadan usanmadan.

İlk soruyu da buradan hemen soruvereyim. Şu Kardemir İmam Hatip lisesi inşaatı dosyasını bir inceleyiverin bakalım!

Hiç kimseyi hor görme,

Her yiğidin vardır bir oyunu.

Akıllının hilesini bozar,

Ali cengiz oyunu

 

İŞTE ALİ CENGİZ OYUNU HİKAYESİ

Deyimin kaynağına dair söylene gelen bir başka rivayet şudur: Anadolu’yu işgal eden Moğol hükümdarı Cengiz Han ile onun soyundan gelenlere ‘Âli Cengiz’ denilirdi. Buradaki ‘Âl’ soy sop manasındadır. Zamanla “Ali Cengiz” şeklinde dönüşmüştür. Bu meşhur oyunun bir hikâyesi yoktur ama ilginç bir masalı vardır. Çok çok eski zamanların birinde, türlü hünerler, sihirli oyunlar bilen Ali Cengiz adında bir adam yaşarmış. En büyük hüneri de, kılıktan kılığa girmekmiş ki, bunun sırrını bilen hiç kimse yokmuş. Çünkü bu adam, bildiği gizli ilimleri kimselerle paylaşmazmış. Ama marifetleri dilden dile dolaştığından, adı yedi ülkede bilinecek kadar meşhur olmuş. Bu yedi ülkenin birinin sultanı, Ali Cengiz’in türlü hünerlerine ve sihirli oyunlarına dair hikâyeleri duymuş ve pek merak etmiş. Ferman çıkarmış, dört bir yana haberler yollamış:“Kim ki Ali Cengiz oyunlarının sırrını bana anlatırsa biricik kızımı ona vereceğim!” Türlü kişiler yol düşmüş. Çoğu elleri böğürlerinde boş dönmüş. Dönemeyenler de canından olmuş. Keloğlan misal, bir fukara oğlancık da, “Hele kısmet” diyerek, yol düşmüş ve nasıl ettiyse Ali Cengiz’e hizmetkâr olmayı başarmış. Uzunca bir zaman sonra Ali Cengiz’in sırrını öğrenip, yanından kaçmış. Ali Cengiz durur mu? Peşine düşmüş. Ama oğlan pek kurnazmış. Oğlan kuş olup uçar, Ali Cengiz kartal olup arkasına düşermiş. Oğlan it olur kaçar, Ali Cengiz kurt olup kovalarmış. Böylece kılıktan kılığa, hünerden hünere geçe geçe, meraklı sultanın ülkesine kadar gelmişler. Oğlan sultanın huzurunda bir demet çiçek olup, onun kucağına atıvermiş kendini. Sultan ortalığa şaşkın şaşkın bakarken Ali Cengiz bir küçük köylü kızı olup, çiçeği sultanın kucağından kapmağa yeltenmiş. Oğlan bir avuç buğday olup kızın ellerinden yere akıvermiş. Bunun üzerine Ali Cengiz tavuk olup, buğday saldırmış. Ama meğerki boynuz kulağı çoktan geçmiş. Oğlan tilki olup, tavuğu boğazından yakaladığı gibi canını alıvermiş. Sultan gözleri önünde cereyan eden bu Ali Cengiz oyununu hayretle izlemiş, merakını gidermiş ve pek beğenmiş. Sonra da, söz verdiği gibi biricik kızını, oğlana vermiş gitmiş.