Bugün kapkara giyinmek geldi içimden. Bundan tam 1.096 gün önce 9 Kasım 2020 de ölümün kıyısından dönen bir gazeteci olarak. Film şeridi gibi gözümün önüne geliverdi yaşadıklarım.

Sabah apartmanın otoparkında arabamın yanına tedirgin, şüpheli, ürkek, sağa sola bakınıp giderken, o hain eller sanki yine oralarda gibiydi!

1989 Yılında Ankara’da, Türkiye Gazetesi’nde başladığım meslek hayatım boyunca bildiğim doğruları yazmayı, inandıklarımı ifade etmeyi, haklının yanında durmayı şiar edindim kendime.

Gördüğüm yanlışlar karşısında susmadım. Gözümü şu tarafa çevirmedim. Kulağımı duymaz etmedim. Kamu yararı, toplum yararı hep ön planda oldu yazdıklarımda.

İşte bu şiar doğrultusunda 2016 yılından sonra ısrarla yazmaya başladığım Kardemir özelindeki yazılarımın sonucu olduğu düşündüğüm hain saldırının muhatabı oldum.

Sen misin tüyü bitmemiş yetimin hakkı diyen, sen misin bu fabrika neden kar etmiyor, kimler nemalanıyor diyen, sen misin işte bunlar, haksızlık, hukuksuzluk, yolsuzluk diyen!

Onlarca suç duyurusu yapıldı. Ama hep haklılığım ortaya çıktı.

İnancım o ki, adaletin kılıcını başımda dolandırmaya çalışmaktan, açmaya çalıştığı davalardan umduğunu bulamayanlar bu kez, ellerimi yazamaz, dudaklarımı konuşamaz, yüzümü insan içine çıkamaz hale getirelim istediler.

Bunun başka bir izahını bilen var mı? Kim kime hangi başka bir konu için böyle bir kumpas kurabilir?

Ömrü hayatında benimle hiç karşılaşmamış, yolları kesişmemiş, mahkeme ifadelerinde bile hiçbir şekilde tanımadıklarını söyleyen, sicilleri suç dolu iki sözüm ona Karabüklü, tasarlayıp, planlayıp, takip edip, İstanbul’dan tanıdıkları bir isim aracılığı ile bodyguard  bulup evimin önünde çıkmamı beklediler. Ömründe Karabük’e gelmemiş üç kuruş için vicdanını ve bedenini kiralamış aşağılık arabama binerken arkamdan saldırıverdi.

Ya o anda komşum gelmeseydi! Ya zaten strese dayanamayan kalp hastası olarak orada yığılıp kalaydım! Ne olurdu!

Peki sonrasında ne oldu?

Belki de faili meçhul kalacaktı eğer bir gazeteci olarak ulaşabildiğim her yere ulaşmaya çalışmasaydım. Düşünsenize şehrin göbeğinde birisi darp ediliyor, her yer güvenlik kamerası ama ne hikmetse bulunamıyor! Şehir dışından birileri tetikçiler bunlar diye isimleri devletin Valisine söyleyince bir gecede bulunuveriyor.

Evet belki yazdıklarım amacına ulaştı. Bu gün Kardemir milyarlarca lira kar eden, ülkemin en ehil ellerince yönetiliyor. Savunma sanayiinin stratejik kuruluşlarından biri gibi bakılıyor. Profesörler, uzmanlar yön veriyor. Devletin kontrol eli üzerinde duruyor.

Ama hain saldırının azmettiricisi, organizatörleri, ya da azmettiricileri ellerini kollarını sallayarak, utanmadan, arlanmadan, yüzsüzce, ahlaksızca, toplumun içerisinde insanız diye geziniyor.  Elbette ki adaletin hem bu dünyası, bir de öteki dünyası var.

ADALET BAKANIMIZ YILMAZ TUNÇ’A MEKTUBUMDUR

Bölgemizin hükümetteki tek temsilcisi, Sayın Yılmaz Tunç, adaletin iyiden iyide eleştirildiği şu günlerde desteğinizi, ilgi ve alakanızı bekliyorum.

Aralarında tanışıklık dahil hiçbir ilinti olmayan üç kişi, bir gazetecinin planlayarak darp edilmesini gerçekleştiriyor ama nasıl oluyor da azmettiricisi bulunamıyor?

Sicilleri suç dolu bu kişiler 1-3 yıl arasında yargılanırken nasıl oluyor da 13 ay gibi bir ceza ile kurtulabiliyorlar?

Kentte esnaflık yapan bir iş insanı mahkeme kayıtlarına giren ifadelerinde, “gazeteciyi de bu dövdürttü. Benden de istedi” diyor ama nasıl oluyor da ifade verdiği yerde kalıyor?

Bir başka iş insanın yine iş insanı olan evladı, “Bunlar yakalanınca benim ile aynı cezaevinde yattı. Her şeyi itiraf ettiler bana anlattılar” diye sağır sultanın bile duyduğu sosyal medyalarda yazıyor ama neden yazdığı yerde kalıyor? Yalan mı, iftira mı? Gerçeği ne, diye neden sorulma ihtiyacı duyulmuyor?

Kentin yerel medyasında yer alan bir isim açık aşikâre herkesin görebildiği şekilde gazeteciyi dövdüren ve dövenlere para transferi şunlardan gitmişti mealinde yazılar paylaşıyor. Ama yine sorulma ihtiyacı duyulmuyor?

Ben Devletimin adaletine inanıyor ve güveniyorum. Er ya da geç yerini bulacaktır. Yerini bulması için desteklerini bekliyorum Sayın Bakanım.

İÇİŞLERİ BAKANIMIZ ALİ YERLİKAYA’YA MEKTUBUMDUR

Göreve geldiğiniz günden bu yana suçlu ve suç örgütleri ile başlattığınız ve yürüttüğünüz mücadeleyi takdir ile takip ediyoruz. Meğer ülkemizin içine çöreklenmiş ne çok suç örgütü varmış.

Sayın Bakanım, nasıl oluyor da, her tarafı mobeseler dolu bir kentin göbeğinde bir insan darp ediliyor ve failler 30 gün boyunca bulunamıyor?

Nasıl oluyor da, olaydan bir yıldan fazla bir süre sonra bir kamu bankasının bankamatiğinden para trafiği görüntüleri ortaya çıkıveriyor?

Özel iş yerlerinin, binaların kamera görüntülerinin genelde 10 gün sonra silindiği, üzerine yazıldığı, varsa delillerin karardığı soruşturma da ne kadar hesaba katılmıştır?

Darp görüntüleri dosyada var mıdır yoksa sadece resimler mi vardır?

Dosyam neden yeteri kadar araştırılmıyor dedikçe, zamanın emniyet müdürü Sırrı Tuğ neden her yerde benden yakınmaya ihtiyaç duymuştur?

Karabük gibi küçük bir kentte, sağır sultanın bile duyduğu fısıltıları, ayyuka çıkanları emniyetimin ilgili birimleri hiç mi duymamıştır?

Darp dosyamın, zamanında ve yeterince soruşturulup soruşturulmadığının, kusur ihmal olup olmadığının araştırılması sizden talebimdir. Yeni Emniyet Müdürümüz Mehmet Ali Hasan Köse'nin de bu yönde araştırma yapacağından şüphem yoktur. 

ADALET ER YA DA GEÇ TECELLİ EDER

Geçen üç yılın sonunda biz yine sabır ile soğukkanlılık ile adaletin er ya da geç yerine geleceğine inanıyoruz. Unutmuyoruz. 3 yıl değil, 33 yıl geçse, 1.096 yıl değil 10.960 yıl geçse yine unutmayacağız. Elbet Adalet bir gün tecelli eder.

Bir de İlahi adalet.